18 Nisan 2011 Pazartesi

Room on Fire & I am Out


Çok şey yazmak isteyip , hayatım hakkında pek fazla şey belirtmek istememekle doğru orantılı olarak gayet minimal ve soft bir yazı ile sizlerin karşısındayım. Fakat bahsetmeden geçemiyeceğim ve dün sabah saatlerinde minnoş odamda baş gösteren orta çaplı bir yangın ile mücadele vermiş , bunu dolunaya ve yangın öncesi dünya üzerinde oluşan diğer yangınlara bağlamış durumdayım. (Düzce'nin merkezinde çıkan yangın sonrası 10 iş yerinin yalan olması , İzmir Karabağlarda bi fabrikanın yanması gibi.) Bu yangın sonrası 2 adet yorgan -bu yorganları bilen bilir , ağır ve gün görmüş geçirmiş zani yorganlar- bir parça üstbaş ve yatağın ufak bir kısmını kaybetmiş durumdayım. Fakat bütün bunlar sonrası evin baştan aşağıya tribal şekilde temizlenmeye itilme durumu herşeyi pozitif bir doğru üzerine yıkmış vaziyette. Şu dakika mutluyuz.

Yanan yorganların öncesinde , yorganların defalarca atılmaya teşebbüs edilip atılamaması ve sonrası Bako'nun yorganlar hakkında "Bunları yakmamız lazım , başka türlü oluru yok" söylemleri üzerine kendilerine yanarak veda etmemiz pek acı ve manidar. Fakat işin en can alıcı kısmı , Burak kardeşimin bu husus üzerine yazmış olduğu efsanevi tweet. "O yorganın hakkı yanarak ölmekti zaten, o kadar günahı sadece o cehennem kesmezdi, bi' de bu dünyada yanması elzemdi." Güle Güle ZANİ YORGANLAR.

Radikal ataklarım gün geçmiyor ki bitmesin. Sanırım minimal hayatımda yapabileceğim en büyük radikal değişimlerden biri sigaramı değiştirmek olurdu. Düşününce , işi gene etkik köken ve alışkanlıklar üzerine yıkmak en mantıklı karar gibi duruyordu. Yeni sigaramın markası "LM" olmakla birlikte ; senelerdir içtiğim sigara Malbora Light iken ve üstüne üstük marjinal karadenizli Lazsal bünyeye sahip iken başkada bir tercih yapmam pek saçma olurdu. Bilen bilir LM'nin açılı LAZ MALBORASIDIR. Etnik radikal kararlar , BOOOM!

Yaklaşık 2 haftadır , filmsel ve müziksel durumlarla pek iç içeyim . Özellikle evime lcd ve ses sistemi şekli yardımı yapan insana teşekkürü borç bilirim , hay sen bin yaşa. Sen olmasan herşey yarım kalırdı. Herne ise ,bu iki haftalık dönem içerisinde gördüklerimi dinlediklerimi sizlerle paylaşmayı bi yerde borç biliyorum. Dönemsel olarak pek keyifli geçen bu dönemde ne yedik ne içtik. Buyrun :

Filmsel Hedeler

Bağımsız filmler kuşağına zoraki adımım sonrası eski sevgilim bu durumumu görse sanırım sağ gözünden bir damla yaş düşerdi. En nihayetinde daldık bi yola ve sonucunda Dramsal durumlara ağır şekilde dalıp sonrası seviyesiz komedilerle perçinlediğim bu dönemde yoğun şekilde hoşlaştığım filmlerin olayları şöyle ;

DeUsynlige : Sanırım dram konusunda İskandinav ülkelerinin ağır bi üstülüğü mevcut. Bunlardan biriside nacizane DeUsynlige. Konu itibariyle pek göremiyeceğimiz bir yapıda. İşin içine çocuk hatta öldürülen çocuk girince , dramın tadından yenmiyor. Değişim ve masumiyetin güzel bi tasviri. 9/10

Klopka : Sırbistan yapımı ve özünde pek Türk işi bir senaryo ile yoğrulmuş garip bir film. Ters köşe hususunda ve ölücek çocukları için acilen ameliyat parası bulması gereken gayet normal ve temiz ailenin ağır dramı. 9/10

Mister Lonely : Micheal Jackson ve Marilyn Monroe , Pariste tanışıp sonra Monroe'nun Jackson'ı İskoçyada bir şatoya Charlie Chaplin , Sherley Temple , Abraham Lincoln etc. ile birlikte yaşamaya davet etmesi üzerine gelişen hakikaten kafa karıştıran ve pek ince olaylar silsilesi içeren extra bağımsız film. Keyifli bir hikaye ve naif bir komedi fakat belirtmeden geçemiyeceğim gene sonu ağır DRAM. 8/10

Enter the Void : Gasper Noe abimiz ki sinemaya kattığı avantgarde triplerden ötürü inanılmaz saygı ve büyük bir sevgi duyduğum yönetmen kişinin 2 senedir altyazısını beklediğim ve bence Dönüş Yok filminden sonra yenilikci tekniklerin tavan yaptığı şimdiden efsane olmaya aday bir film. Fakat tam ve yoğun bi haz patlaması yaşamak istiyorsanız büyükçe bir tv ve ses sistemi edinip kafayı da hafif yukarı çekerseniz pek daha keyifli olur. Ölümcül 10/10

Dizisel Hedeler

Eastbound & Down : İki senedir altyazı beklenip sonrası mutlak bi keyfe kapıldığım ve kanımca son senelerin en komik materyale sahip dizidir. Danny Mcbride zaten dünya üzerinde en çok güldüğüm aktör konumunda olmakla birlikte senaryoya da el atmış ve ilk sezonun hemen hemen tamanında kankası ve favori yönetmenlerinden biri olan D. Gordon Green yönetmen koltuğuna oturtmuş. Hikaye bazında eski bir süperstar beyzbol oyuncusu olan ve sonrası yaşadığı çöküş ve bağımlılıklar sonrası düştüğü durumu anlatıyor. Speachler ve tripler bir harika. Dört dörtlük. Şiddetle tavsiye. 10/10

Müziksel Hedeler

Trifonic denen bireyler direk ağzıma sıçtılar. Özünde triphopçılık oynuyormuş gibi görünselerde hunhar müzik dinleyicilerine hiç öyle değiller. Idm'den tutunda dubstep'e , klasik müzikten tutunda post-rock'a ambient'e ne biliyim binimum her bok mevcut müziklerinde. İnanılmaz ötesi , çok büyük , çok ağır ve çok underrated. Tek albümleri mevcut ki hemen bulup indirin ve aklınızın ırzına geçin.

Sanırım yazmak istediğim ve yazmaya üşendiğim yığınla mesele mevcut burada. Kısaca şöyle yapıyorum.

Son 2 haftadır ağırlıkla ne dinliyorum. 8tracks
Şöyle de bir adet mix yapıverdim. El emeği göz nuru , partinizde çalın keyiflenin. Justin Vaders

Son olarakta bu senenin en büyük kliplerinden biri ile sizlere veda ediyorum. İtiraf etmek gerekirse , yarınki vizeye çalışmamak adına bu yazıyı yazarak kendimi ağır şekilde kandırdığımı biliyorum. Olsun , hızlanalım. Buyrun klip ;

Woodkid – Iron from User Name on Vimeo.

5 yorum:

Lemon dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Lemon dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Lemon dedi ki...

Eski sevgilin sağ gözünden bir damla yaş akşamasa da güldü ;) Bağımsız filmler iyidir , doğru yolda olmana sevindim . Cheers !

Lemon dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Lemon dedi ki...

Normalde böyle durumlarda salça olmam bilirsin ama yukarıda adım geçiyor , cevap hakkım var benim .