28 Haziran 2010 Pazartesi

Kahve ve Sigara

(Dıt dıtdıt dııııııııt)

Melodinin gittikçe arttığı yere sol elini uzattı ama telefonu yakalayamayıp yere düşmesine sebep oldu. Paramparça olan telefonun sesi ile birlikte arsız melodi kesildi. İlginçti çünki sıradışıydı. Bunun farkındalığıyla yatağından zıpladı. İstemsiz şekilde üç beş saniye gözlerini ovaladı sonra aniden parçalanan telefon geldi aklına. Tekrar ani bir haraketle telefonun parçalarını topladı yerden. Telefon üç parçaya ayrılmıştı ve tek tek toplamaya başladı. İki bin parçalık bir puzzle yapıyormuş gibi hissetti kendini telefonu birleştirirken. İlk kez düşürmüştü telefonunu ve ilk sim kartı taktışının üzerinden çok uzun bir zaman geçmişti. Zorda olsa telefonu topladı ve banyoya doğru ayaklandı. Önce yüzünü yıkadı sonrada bütün bedenini buz gibi suyla. Çok kısa sonra da işi bitmişti. Yetişmesi gereken bir ritüel vardı. Koşarak mutfağa gitti ve direk kettle'in düğmesine uzandı. Su kaynarken bilmem kaç gündür yıkanmayan bardağı suyla bir güzel çalkaladıktan sonra sıra kahve ve şeker kombinasyonunu yakalamaktaydı. Bir kahve bağımlısıydı ama artık midesi bu denli ağır kahve tüketmesine izin vermiyordu. Bu yüzden bir arkadaşının kahveyi bırakması için ona önerdiği tekniği kullanacaktı. Az kahve , bol şeker. Arkadaşı bu bileşime "Orospu kahvesi" diyordu. Bu aklına gelince küçük bir tebessüm oluştu suratında , kahvenin neresi komik olabilirdi diye düşündü peşinden. Yaklaşık altı aydır orospu kahvesi içtiğinden iyiden iyiye alışmıştı bu duruma. Kettle'dan "klik" diye bir ses gelince suyun kaynadığını anladı ve kahvesini hazırladı. Bir güzel karıştıktan sonra eşsiz buluşmaya gelmişti sıra. Birden heycanlandı ama sonra kendini yatıştırması gerektiğini bildiğinden derin bir nefes aldı. Bu dakikalar hayatının en haraketli dakikalarıydı. Çok fazla haraket etmeyi sevmezdi oldum olası. Sabit bir bireydi ve sabit yaşamayı hayatının ilkesi haline getirmişti. Zaten sırf bu yüzden çok önemliydi önündeki bir kaç dakika. Hazırdı. Sigara ve Kahvenin eşsiz buluşması artık başlıyabilirdi.

Kibritini yaktı ve okkalı bir nefes aldı fakat öncesinde kahvesinden iki yudum almayı ihmal etmemişti. "Her zaman ki gibi ha" dedi içinden. Sigaranın ilk nefesi ile başının hafif bir şekilde dönmeye başlaması bir oldu. Benliği de kendisi gibi hazırdı , kalbi zaten kafeinin etkisiyle yavaş yavaş hızlanmaya başlamıştı. Hayatının son on yılında değişmeyen tek şey varsa o da bu duyguydu. Zaten sadece bu kalmıştı elinde. Sadece kendisi vardı sabit ve monoton hayatının yelpazesinde. Ve ikinci fırtıda çekti. Artık yanlız değildi , başı çok daha hızlı dönmeye başladı ve bir yudum kahveden sonra kalp atışları bu ivmeyi takip ediyordu. Ve üçüncü ve dördüncü ... Bilinç ile kalp atışlarının hızla artan sevişme seslerini duymaya başladı. Kendini çok özgür hissetti ansızın ve isterse duruma daha da renk katabileceğini bildiğinden biraz daha asıldı sigaraya , kahveye. Kafeini hissedebiliyordu -kutkut- atan kalbinin her notasında. Benliği , yıllardır sevgilisini bekleyen bir arsızdı o dakika ve sadece kalp atışlarına endekslenmişti ve gittikçe alevleniyordu , sevişme sesleri artık çığlık çığlığa bir senfoni oluşturmuştu. Mutlak bir arzu akıyordu , bilincinin dahada hızlan dediği kalbinde! Bir yudum ve bir nefes kalmıştı orgazma , çok yakındı. Uyuşmuş bedeni bunu düşünmeden yapmasını emrediyordu. Ve yaptıda. Boom! Bilinç kalbine , kalbi ise bütün bedenine hükmetti. Nefes almakta güçlük çekiyordu ama bu büyülü anı bozmamak için hiç haraket etmedi , edemedi. Hayatının en eşsiz anını basit bir haraketle bozmak istemiyordu. Bilinci kalbine tecavüz ediyordu! Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki göğsünü parçalıyıp arşa değeçek gibiydi. Ölüyordu ama çok mutluydu. Yüzüne çocukluğundan beri ilk kez gerçek bir gülücük konmuştu. Ve o anda bilinci kalbine son emri veriyordu. DUR!

26 Haziran 2010 Cumartesi

SuDone

Bunca yazıdan sonra , farklı bir dokunuş ve amaça hizmet eden bir yazı yazmak çok acı. Sevdiğimiz bir şey olmasa şu dakika buraya bir şeyler düşmeli. Uzun vadede yapılan hataların , geçmiş kaygısı gütmeden sürekli ileriye dönük yapılanma içerisinde olması gibi masun ve gerekli bir husus. Fakat deniyeceğim.

Olmadı , ne kadar çalışıldıysa o kadar olmadı. Sinirden kaçmak en doğrusu şu dakika ama bu sözcük beni çılgına çeviriyor. Olmadı demek , bir kenara direğin dibine hayvani dürtülerle dışkılayıp koşar adam kaçmak gibi. Fakat bunu söylerken hissedilen duygular bunun tam tersi şeklinde tekerrür edebilir. "Oh" denilebilir peşine "oy" denilebilir. Ama sonuçta bir gerçek vardır ki "olmamıştır" . Varsın olmasın , varsın durulsun , susulsun. Hatta sineye çekilsin ama gerçeklerden hiçbir zaman kaçılmasın. Aynaya baktığında beyaz bir ışık hazmesi görünmesin , ışıkları açmayı unut ki bunu daha net farkedesin. Zaten beyaz bir gülünde gölgesi siyahtır demek kadar arabesk bir tavır bu. Aslında iki tanesindir ama kafanı 180 derece cevirmeyecek kadar acizsindir o dakika. Aynalar da o iş için vardırlar ya zaten Olmaz. Hep karşıya bakarak onun arkasına sığınmış olan gölgeyi işaret edip , kahkahalar atmak olmaz. Zaten olmadı da. Şaklaban olmanın ve intikam duyguları içerisinde kavrulmanın bir faydası olmaz. Tekrar söylüyorum "olmadı da."

Ben aynaya bakabiliyorum ya , saçlarımı tarayabilicek kadar bir ışık görebiliyorum ya bu bana yeter. Fazlasını istemem zaten topu topu yüreğiyle yufka açan bir ufonun farlarıyla yaşıyorum. Keşkek yiyen keşkeler zaten bir kağıda betimlenmiş ve Marsa yollanmış. Dedim ya aynamla ben mutluyum. Bakıyorum , görüyorum sonra susuyorum. Ne kalendar bir husustur ne aklı selim bir davranıştır bunu ufonun farlarında gezen böcekler söylüyor. Selam olsun onlara. Bazen aynamın üzerinde bile geziniyorlar ya çok mutlu oluyorum. Aslında uzatmakta fayda var ama çok uzunda sevmiyorum. Bir de nedense artık sinirlenemiyorum. Çok tatlı bir durum ama ne hikmetse dominant duyguların hepsi bu kadar masum değil.

Ama olsun herşeye rağmen hiç durmadan bakaliceğim bir aynam var.

Susdone.