24 Aralık 2008 Çarşamba

Brain or not Brain

Brain Freezing : Bol bol maniler söylendikten sonra bi nebze nefes alamama ile 3-60 sn arasında değişen ping time hezeyanın katkıda bulunduğu tatlı bir durumdur. O zamanlar ki gerçekten soyutlanır allahını bulursun. Hani derler ya "Bulutların üstündeyim" işte tam bu durum için söylenmiş bir söz öbeğidir. Bu gibi bir vakkaya denk gelirseniz size derim ki fazla üstüne gitmeyin. İnsanın insanlıktan cıkıp sosyal bir zombi olduğunu gözlemlemeniz fazla uzun sürmez. Eh birde siz bu vakkaya tutulursanız , derim ki tadını cıkarın. Feed your head dude!

Brain Stoping : Halk arasında "Overload" olarakta bilinir. Fazlada ders calışan öğrencinin uğradığı nacizane bir durumdur. Bu gibi durumlarda kahve veyahut 2 tek birşey icerseniz real hayata bi nebze dönersiniz. Şayet dönemeyip bu modda devam ederseniz ileri derecede brain boombing yaşayabilirsiniz.

Brain Boombing : Kısaca ebesinin günyüzü görmemiş kişinin yaşadığı ileri derecede beyin amcıklamasına denir. Bu gibi durumlar insanın hayatında bir bilemedin iki defa başına gelir. Tamamiyle gerçekten kopup , ne yaptığını bilmemek ve bu süre içinde yenilen bokların tamamen hatırlanmaması başlıcak göstergelerdir. Fakat herşey bu kadar optimist değildir. Hayatın değerini yitirdiği ve benliğin tamamen silinip yerine öküze bakan tren formatında -fıçın fıçın giden fakat önünü görmeyen- kişilik oturur. Allah herkesi bu korusun bu vakkadan! Sakının , sakındırın.

Brain Orgazming : Neşeli ve fırfır olunur bu dönemde. Herşeye muhteşem iyimser duygularla yaklaşır ,dokuduğu herşeyden orgazmik bir olay çıkarabilir insan. Süt içen inekler , kakasını yiyen bebekler , yüzen kuşlar , meleyen kelebekler gibi halüsilonojik objeler ve binimum sırma saçlı karılar görülebilir. Bastığı toprağa çoçuklarını bırakır bu insanlar.

Brain Fucking : Genellikle aile ve akraba içi durumlarda gözlenir. Yaşları 60-100 arası değişen teyzeler , nineler ve dedeler tarafından insana arz ettirelen bir durumdur. Ne olduğunu anlamadan bir mani söylevi veyahut "sen kimin oğlusun?" sorusuyla cıkagelir ve bütün beyin damarların tek tek sikilir. Ben kimin diye sorarsın kendi kendine. Ben kimin oğluyum , benim babam kimin oğlu diye feryat eder beyincağız. İflas eder oracıkta. Sonra yorulur bırakır diyalektik soru tekniğini ve mevzuyu olduğu gibi kabul etmeye itilir. Ben babamın oğluyum , babamdan bu dedenin oğlu der geçilir. Nenelerin söylediği manileride büyük bir içtenlikle dinler , yorulup mani söymeyi bırakması beklenir. Sonra eller öpülüp mekandan kaçılır bir avuç Brain Fucking ile...


23 Aralık 2008 Salı

Lemon!

Bilinmeyenlerin dünyasında eşiktir limon , belki hiç bilmediğim biryerde bilinmeyenlerin içinden beni çekip alabilicek elçidir sakin ve vurdumduymaz acılara karşı..
Yok olanların arasında bir savaşcıdır limon. Farketmediğimi bildiği bir anda beni ölümden döndürebilicek tek nefestir. Görmesede duymasada hiç bıkmadan durmadan yorulmadan nefes alan..
Felçli zihnimin kafeinidir limon. Usulca uzanan bir silsilenin , yokluklarla boğuşan bir bedenin aranan ve sakınılan beyin hücrelerinin galibidir. Akıp giden , hissetmeden kanım olan.

Asılsız bakışların tanrıçası..

Bilki durduğun yerde ben başlıyacağım. Fethedeceğim seni tekrar tekrar. Benim durduğumu sandığın anda tekrar vücud bulacağım cansız bedenimde. Hissettirmeden tekrar gireceğim gizli benliğine. Birgün mutlaka biz olacağız. Mutlak biz. Sen ve ben. Sormadan ve yorulmadan yolunu bulabilen iki bedevi... Aşkın iki elçisi. Arsızlıkların arasında iki vefakar limon..
Tabakaların ve yılgın çarkların yorduğu dünyanın nefesi , sevgilim! Hala canlı olduğunu hala hissedilebileceğini gösterdin bana dünyanın.
Senin ben olduğunu bildiğim , damarlarımda hissettiğim bir dünyanın varlığı. Yanı başımda , her etrafıma baktığında orda olan ve bana bakan kusursuz dünya. Sen!

Kal burda. İki dünyanın birleştiği ruhta...
Tanrıçam!


20 Aralık 2008 Cumartesi

hay hay hayatım

Ensende gereksiz bi sızı hissediyorsan bilki o benim. Neden diye sorma acını ikiye katlarım. Beni ben olduğum için kabul et. Etmessen ettirmesini bilirim saygıdeğer beyin soğancığına. Soğan. Koklamasını bilene enfes dünyasında yer açabilen antibiyotik. Antibiyotik. Gereksiz bir şekilde kendisiyle alköl tüketilmiyen değişik bir ilaç. İlaç. Ben , sen. Senli benli. Benlik. Ensendeki gereksiz acı.

Yazı illastürasyonu üzerinde çalıştığım şu dakikalar olayın iyice pelandromik bir hal almasını şaşkınlıkla izliyorum. Kendimi izliyorum. Kendimi yazıyorum. Asıl ilginç olan da bu zaten. İzle ve yaz.

Aslında ben hayatı izliyorum. Etrafımdan akıp giderken nefesini her saniye hissediyorum. Sanki bir akvaryum icersindeyim. İcim icimi yiyor. Hayatı tek bi cümleyle ifade etmek istiyorum. Vurgun. Burası vurgun yeri de değil biliyorum ama ben hayatı öğrenmek istiyorum. Hayatın dengesinin beyin soğancığında yattığını da biliyorum. Başka da birşey bilmiyorum. Soruyorumda kendime hayat beyin soğancığı demek mi? - hayır - Hayat denge demek. Ouch! Yaptım galiba , hayatı bi cümleye sığdırdım.Al sana illistürasyon!

Peki ben şimdi ne kazandım?
Belki aranılan bir şucluyu teşhis ettim. Galiba kendi içimdeymiş.
Belki hayatın ne kadar durağan olduğunu keşfettim. Durağan olan şeyinde dengeye ne kadar ihtiyaçı olur tartışılır.
Belki hayat iki tekerlekli bir taşıttır.
Belki hayat bir akvaryumdur.
Bence gerçek bisiklet kullanan akvaryumda gizli. Aç bak pandoranın kutusunu , göriceksin gerceği. Ve bilki bu gerçek sen olucaksın.


Hakkın yolu birdin çoçuklarım

İnsanların hakkı yeniyor bu devirde. O kadar emek veriyorsun , kendini katıyorsun , yok gene birşey olmuyor. Hala sığ kalıyor hala anlaşılmaz. İtiraz etme hakkı bile tanınmıyor. Eleştiriden yoksun bırakılıyor , kısacası hakkımız yeniyor hakkımız! Kişisel durağım okulum benim. Kişisel benliğim şu zamana kadar gördüğüm derslerim benim. Mini mini akıl dolu bir yolda giderkene önüne cıkan kendinden azimli bu dersler yok mu , insanın başını döndürüyor kendinden geciriyor. Ben sümsük bir öğrenciyim. Benim kafam basmıyor. Fakat bağlığım arkadaş. Öğrenmeye , öğrendiklerimi nacizane hayatımda kullanmaya tutkuyla bağlıyım. Bana çok erdemli şeyler öğrettiler bu hayatta. Hem de öğretmenlerim tarafından. Nedir öğrendiğim birinci öğreti -kul hakkı yeme evladım-! Ulan yemiyoruzda insanlar bizimkileri yemekten pek bi hoşlanıyor hemde bunu bana öğreten kişiler öğretmenler yapıyor. Arsızım bu noktada. Buradan kendilerine sesleniyorum "Yemeyin lan benim hakkımı!". Ey hoca duy sesimi bu gelen eleştirel öğrencinin sesi!

İlginçtir ki kul hakkının yenmemesi bizlere taaa 1. sınıftan itibaren din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde aşılanmıştır. Bu sistemin icinde pek bi muhterem duran bu ahlak-i öğreti çelişkileride kendi içinde barındırıyor. Ne lan bu namaz kılmayı öğrettikleri bilmem kaçtane surenin bize ezbertildiği bir derste bu kadar derin bir totemin akıl almaz şekilde hep ön planda tutulması. Hak yolu derler ya , insanlar birbirlerini sevmeli ya. İşte ben bunları istiyorum. Bıkmadan usanmadan insanları sevicem ve haklarını vericem. Hak dağıtıcam , asam ile dokunduğuma mutluluk vericem. Peygamberim lan ben. Kendi kendimin peygamberi. Efendiler akıllı olun. Akıllı olun ki sizleride kutsuyayım. Bu noktadan sonra akıl ile us ile ilgili bi kaç özlü söz yapıştırmam lazım ama yorgunum a canlar. Beni bana bırakın. Bırakın ama hakkımıda verin. Beni sevin demiyorum ama hakkımı verin. Birşeyler eksik olsun ama özü sözü bir olsun. Burdan akıllı yetkililere ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine sesleniyorum - Şu zamana kadar bana öğrettiniz hiçbir sureyi hatırlamıyorum bi o kadarda namaz nedir bilmiyorum ama bilinki sizlere hakkınızı verip bana öğretmiş oldunuz "Kul hakkı yeme evladım!" karakterini edindirdiniz icin sizleri ne kadar sevdiğimide burdan iletiyorum.Sizleri seviyorum stop-

Hak yolu hak yolu nereye gitti bu bok yolu
Bok yolu bok yolu aklına sıcayim nerde bu hak yolu!