21 Haziran 2013 Cuma

Ortamlarla Adapte Olmanın Sarkastik Anahtarı

İleriye dönük planlama yapmak insan evladının doğasında var. Üniversiteden reel hayata doğru savrulduğum şu dönemlerde malum düşünce ile haraket ederek farklı fikirler üretiyorum. Muhim olan yeni ortamlara kısa sürede adapte olup iç huzuru yakalamak. Tabi beklentileri ister istemez pesimist bir bakış açısıyla yoğuruyorum. Hiçbirşeyin eskisi gibi olamayacağı aşikar , kısacası ileriye dönük yapmayı düşündüğüm belki de zorunda olduğum şeyleri sıralıyacağım.

-Öncelikle araba edinmem gerekiyor. Yıllar yılı araba kullanmaya karşı negatif bir eğilimim oldu. Direksiyondan kaçtım ve sağ koltuk çocuğu olarak rahat rahat yolculuk ettim. Fakat artık günümüz insanları arabasız adamın yüzüne bakmıyor. Metanın allahı konumunda ve öncelikli listede yer alıyor. Ehliyeti ve akabinde hızlıca araba edinmek için çabalamak elzem. Ayrıca piyadaki araçların hepsinin özelliklerini bilmeli , yeni çıkacaklarını falan takip etmeyi ihmal etmemeliyim.

-Bol bol beyaz gömlek ve jean satın almam şart. Belki Pitbull Gözlüğü , kocaman bir saat ve parlak siyah ayakkabı falan. Portatip hopçiki birey olmakta fayda var , diğer türlü ön yargıların esiri olup yeni ortamlara girememek olası.

-Rihanna , Sıla , Soner Kabadayı vb. sanatcıların şarkılarına hakim olmalı Kral Tv , Number One , Joy Fm vb. gibi önemli kilometre taşlarını sürekli takip edip , piyasa hakkında hertürlü bilgiye sahip olmalıyım. Eh yeni ortamların anahtarı ortak müzik zevkidir.

-Kafede saatlerce oturma fundamentalını kapmam gerekli. Önümde bir adet kahve ile 2 saat , sonra her saat başı bir adet küçük çay ile oldukca çılgın ve dolu muhabbet etmeli ve en sıkıldığın anlarda tavla falan filan oynayabilmeliyim.

-Futbol olayına hakim olmak ve maçlara gitmek/izlemek oldukca önemli bir yer teşkil ediyor. Ok , zaten az çok takip ediyorum lakin hayatımın en önemli yerinde , baş ucumda olması şart. Takımım arkadaşlarımın takımını yendiği zaman günlerce dalga geçmeyi , takımım yenildiği zaman suratım asık takılabilmeliyim. Hatta arkadaşlarımla takım elbisesine falan iddaaya falan girmeliyim.

-3 öğün kadın konuşmalıyım ve ortamdaki arkadaşların aynı şekildeki kadın konuşmalarını kahkahalar ve büyük bir içtenlikle dinleyebilmeliyim. Zaten erkek arkadaş grubum ile sürekli kadın peşinde olmalıyız , diğer türlüsü düşünülemez. O kadar ki akıl oyunları ile kadınları dize getirip , toplu bir zafer kazanmak için çabalamalız. Bunlar oldukca önemli şeyler tabi tabi.

-Her perşembe halı saha maçı için hazır bulunmalıyım. Halı saha olmadı , batak ve playstion organizasyonlarına her daim pozitif yaklaşmalıyım. Alternatifler bowling ve bilardo...

-Foursquare konusunda amansız bir bildirim furyasına kapılmam lazım. Tabi bunun yanında akıllı telefonların sidekick applicationları Instagram falan filan iyice abanmam , elimden akıllı telefonumu düşürmemem lazım. 

-Kitap okumayı acilen bırakmalıyım ki rasyonel ve sorgulayıcı bir birey olmaktan uzaklaşıp , kafamı aylık FHM ve türevleri gibi dergiler ile şişirip hayatıma kısa vadede efektif etkiler yapabilicek bilgileri özümseyebilmeliyim.

-Türk yapımı filmlere talebimi keskin şekilde arttırmalı , altyazılı filmlerin kafadan üstünü çizip hiçbir şekilde yanına yanaşmamalı ve mevcut filmin dublajlısı çıkana kadar beklemeliyim.

-Televizyonda ne var , Acun bu sene ne yapıyor , Hangi dizi geçerli gibi soruların cevabını zaten bilip ayrıntılarını ezbere çekmeliyim. Ertesi gün arkadaşlarla dün gece ne olduğu iyiden iyiye tartışabilmeli ve tüm güne bir anlam katabilmeliyim.

-Facebook'da dönen komik videoları sıkı bir şekilde takip etmeli , keyiflileri paylaşmalı ve like dilenmeliyim. Klasiktir ki , komik videolarda olup bitenleri gündelik hayata yansıtmalı ve kahkahkah şakalar yapıp , kehkehkeh gülmeliyiz. Çünkü gülecek başka birşeyimizin olamayacağını bildiğimiz için komik video olayında işi ciddiye almalıyız.


Kanımca bunların hepsini başarı ile yerine getirirsem , yaşadığım hayattan zevk alıcağım. Hiçbir şekilde yalnızlık çekmiyeceğim ve her daim sevişebileceğim. Bekleyip , ne olacağını göreceğiz.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Alternatif Nasılsın Atakları

Sedo sorar : Nasılsın? Nabıyorsun?

X cevaplar :

*İyiyim.
*İyiyim. Sen?
*İyiyim , koşturuyorum.
*Ok.
bla bla bla

Alternatif Kasıyorum.
Sedo sorar: Nasılsın? Nabıyorsun?

X cevaplar :

*Normal düzeyde ilerliyorum.
*Flooooting.
*Az önce lahmacun yedim ve son lokmada marjinal faydam tavan yaptı.
*Seni tanımadan önce ben ben değildim. Sen sen değilsen sen nasılsın?
*Bence iyiyim ama beni benden daha iyi biliyorsun.
*Sayılırım ama ne sayıldığımı bilemiyorum. Sence? (ters cevap)
*Yürürken cevap veremiyorum durunca yazıcağım.
*Dersteyim veyahut işteyim ve iyi olmak için göbekten zeytine ihtiyacım var.
*Belki bir dalgayım belki bir gazel. Sen sen ol , bana etme gazel.
*Dalgalandımda duruldum.
*Çok değişik yaklaşıyorsun bana yapma.
*Sen nasıl bir nasılsınız diyorsun öyle yerim lan seni.
*Hoppa.
*Bana böyle yaklaşma çok banelsin. Bana neşeli gel , bana pozitif gel.
*Watsons'dan aldığım 5 tllik duş jeli gibiyim.
*Gibi gibiyim gibi gibiyim Çelik gibiyim.
*Chillin.
*Orada kal , devamını sorma. Sorarsan yanarsın.
*Nasılım bilmiyorum ama nasıl suşi yenir iyi bilirim.
*Sen bana birini android.
*Sanane lan yaprağım.(lümpen ataklar)
*Kadrajım dar , ufkum açık.
*Canım seni çok özledim.
*Göbeğimi kaşıyan sırtını kaşırım. Ben böyle bir insanım.
*Salata var mı? Varsa i am ok.
*Esnaf lokantasındaki tuzluk gibiyim. Nemden akmıyorum , bir hoh çek bana yaaaarab.
*Banane lan yaprağım.
*Çok efkarlıyım , iki tek atıcaksak ok , atmayacaksan mokey.
*Okey'e dördüncü bulduk. Sormasan da olurdu.
*Bana beni bırak , seni sana yar edeyim.
*5 dakikada beşiktaş abiiiiiğ.
*Bana hayatındaki en önemli başlıktan bahset.
*Daha ne kadar çirkileşebilirim diye düşünüyorum.
*Seni düşünüyorum ama içinde sen yoksun. ahahaha.
*Kola koydum az önce ama sonrası yok. Yokum anlıyacağın.
*Yokum ama varım ama iyiyim ama kötüyüm. Ama ama ama pense , elmamı yerse.
*Saçım uzun , aklım kısa. Ben yol koymuşum bu başa. İyi mi?
*Abi lütfen böyle gelme ama gel.
*Kararsızlığın karadenizden gelir ama bir taka olamadık.
*Falım sakız falı gibiyim , çiğnemeden bilemessin.
*Sizlere ne ki yaprağım.
*Özel güvenlik arkadaşım vardı eskilerden , durumu kötüydü. Ama şimdi ne yapar bilmiyorum.
*Kötü olduğumu söylesem üzerime gelicen. Onun için iyiyim bro.
*Let's jack.
*Eay suport itz in dı gaym.
*Yaklaşanı vururum ama neyseki uzaktasın.
*Kırmızı mı , bordo mu?
*Bana mı diyorsun yoksa bana mı?
*BOMBA GİBİYİM.
*KAVURMA GİBİYİM.
*İkincisi çekilmiş filmin ilk filmi gibiyim.
*Mülteciyim bu hayatta , ne sen beni anladın ne hayat.
*Amcolu hava çok darladı beni , ben bi su içip geliyorum.
*Çimilli İbo.

Sizden istediğim , bunlardan birtanesini deneyin ve sonucu bir şekilde bana iletin. Neyin peşinde olduğumu bilmediğim bir durumda olduğum düşünülürse zorunda değilsiniz. Beyin jimnastiği yaptığımı itiraf ediyorum ve i am still alive.

Bol şans.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Duygudan Yoksun Deveyim.

Duygusuz yazılarıma devam ediyorum. Tabi son zamanlarda kpss çalışmalarından şişen beynimin gazını almak gibi bir görev görüyor boş mevzular. Şimdi bir iki sallıyacağım ki arsız ruhum rahatlıyacak.

Etrafımda olup bitenler çok keyifli ; bu aralar ilişki olaylarına sallama evresi içerisindeyim. Keza bekarlık benim işim değil. Fakat mecburi bekarlık diye bir husus varsa şu an onu yaşıyorum. Garip , metodik ve sistematik bir ilişki dışı kalma motivasyonu içerisindeyim. Doğru zamanda , doğru hamleler yaparak ilerlemek ve akabinde çocuğu koyma fikri kafamı sarmış sarmalamış durumda.

Garip hususlardan biri ; ehliyet alırken yaptırdığım kan grubu testimde yıllar yılı A pozitif bildiğim kan grubumun 0 pozitif çıkması gibi yükselen burcumun terazi değil boğa olduğu öğrendim.Aydınlanma sonrası bireysel olarak kendimi irdelediğimde edindiğim sonuçlar ;

*Para olayındaki hassas boğa burcu mevzusunun yani parasız oldukca mutsuz olma durumunu çözmüş bulundum. Elbet ki yıllar yılı paraya köpek muamelesi yapan ben , aslında yanlış düşünmüş ve uygulamada sıçmışım. Paraya değer veriyor ve parasız mutsuz oluyormuşum , yeni farkettim. (hakikaten öyle mınakoyim)

*Kafamın içinde dönüp dolanan sıkıntıları analatik düşünceler ile yıkamayıp daha da bokunu çıkaran bir yapım vardı ki boğadan geliyormuş. Gelmez olaymış.

*Fiziksel infoyu bile yedim yuttum ve yakalandım. "Sizin görünüşünüzde kalın ve kısa bir boyun dikkati çeker. omuzlarınız geniş ve bedeniniz enli ve tıknazdır. saçlarınız genellikle kestane renginde ve koyudur. teniniz buğday renkli ve koyucadır. boğa burcunun yükselmesi kadınlara çekicilik ve güzellik verirken erkekleri de yakışıklı yapar."

---

Burç olaylarına daldığım zaman çıkamıyorum lakin hayattaki yeni arayışım kesinlikle -İkizler- kadınını aramak olucak. Yeter ulan burç uyumu yerlerde sürünen kadınlarla birlikte olma durumu. O kadar ki uyumun yerlerde olan kadınlarla olan garip pozitif uyumum acaba burç uyumum yüksek kadınlarla nasıl oluyor hakikaten merak ediyorum. Buradan kova erkeğine pozitif gelicek bütün kadınlara sesleniyorum , gelin sevelim. Peh.

***

Sıkıntıdan olucak ki müzik olayında farklı perdelere daldım. Weartbeat enerjimin bi kısmını emiyor lakin müziksel enerjim tavan yaptığından ötürü extra bi paylaşım içerisine girmeye çabalıyorum. Kova burcu olarak paylaşmaya bombastik bir bağımlılığım olduğu için düzen değiştirmek için oynuyorum. Kısacası , Modern Saman  üzerinden azmalı mazmalı , kafalı kafasız saldırıyorum.

*-*

Ayrıca -Boss- denen diziye takıldım şuursuzca. Politik olayların adamı olmaya annem tarafından laik görünüp içten içe manipule olduğum için baş koyduğum Boss yolu , ağır yol. Hayatımda izlediğim en zekice , en ters köşe , en şakalı dizi. Ayrıca yönetmenler ciddi derecede deveden öküz doğurtmuşlar. Gus Van Sant'ın prodüktor koltuğunda oturup ilk sezon ilk bölümü çekerek destansı bi yolculuğa sürüklediği bir mesele. İlk sezon ilk bölümdeki sevişme sahnesi , akılları baştan alır. Chicago Belediyesinde dönen ipnelikleri tespih gibi dizmişler , izleyin. Highly Recommended.

http://www.imdb.com/title/tt1833285/?ref_=sr_2 : Boss.

**-**

Çok erotik zamanlar geçiriyor İzmir.
Beeeh.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Günlük : Askerliğe Başvuru ve Mevzular.

Askerlik husus ile açıklama : Ağustosta askerim biçim biçim.

Bugün ilginç bi hadise yaşadım. Şöyle ki ; normal şartlarda tecil bozdurup askere gitmem için deadline 30 Haziran olarak biliniyor idi. Senelerdir böyledir , hatta 1 ay öncesine kadar öyleydi. Lakin televizyon ve binimum hayatsal aktivitelerden uzak kalmam farzı misal deadline tarihi ve askerliğin içeriği hususundaki değişiklikleri farkedememi sağladı. Durum böyleyken rahattım çünkü işim oldukca basitti. Nufüs cüzdanını vericektim ve beni ağustosta askere alın diyecek idim.
Yakın süre içerisinde İzmire transfer olmam gerekicek ve ehliyet kursuma gidip 29 hazirandaki sınava katılacağım. O süreye kadar İzmirde kalıcağım düşünülürse askerliğe başvuru için acele etmem gerekliydi ve bugün kalktım Düzce Askerlik Dairesine dayandım. İçerisi oldukca kalabalık ve keşmekeş bir pozisyondaydı. Pozitif bir insan olmamdan ötürü ilk etapta oldukca haşin ve gaddar olan memur kadın ile muhabbetim esnasında aslında bugünün ağustos askerlik celbi başvurularının son günü olduğunu ve askerliğin içeriğinin değiştiğini öğrendim. Tabi ki şok oldum. Pozitif bir şok. Hayatın bana oynamış olduğu tatlı bir oyun diye düşündüm sadece ve öyle düşünmeye devam ediceğim.

Sonuç olarak ; tatlı bir tesadüf ile askerlik başvurumu yapmış bulunmaktayım. Gidip çocuğu koyup geliceğim. Unutulacağım ve unutulmuş şekilde kalmaktan oldukca keskin bir hazzalacağım. Mis.

Ayrıca diğer bir husus ise ; Kpss çalışmalarına başlamış olmam. Sanırım çocuğu koyacağım ya. Benim için dua eden bir takım buldum Düzcede. Ananeden başlayan , anneye , yengelere uzanan bir ekip. Sırtım yere gelmez diye düşünmekteyim. Mis.

hedefim : Göç Uzmanlığı. İçeriği ; ülkeye kaçak yollardan giren insan evladlarını ülkelerine geri postalamak. 

Son olarak , Daft Punk.

12 Mayıs 2013 Pazar

Ördekler

*İki hafta önce , tam olarak Düzceye varmadan iki gün önce pazarda satılan iki adet minnoş ördeği satın aldılar.

*Evin geniş balkonunda yuva kuruldu.

*Yemlendiler , sevildiler ve arzısca büyüdüler.

*Her yaşıyan hayvanın yavrusu güzeldir kontejyanından insanlara pozitif kattılar.

0000- fakat kaçırdıkları birşey vardı. Ördekler çok hızlı büyürdü. Üstelik halk arasında "çirkin ördek yavrusu" gibi bir söylem çoktan yol almıştı. Durum sakattı ve ördekler gittikce büyümeye devam ediyorlardı.

büyüdüler
1 hafta
10 gün
büyüdüler
2 hafta

ve ördeklerin artık evden ayrılmaları gerekiyordu. o kadar fazla büyümüşlerdi ki sıçmaktan balkonun kalebodurlarını eritmişlerdi.

üstelik ev içerisinde sadece balkonda sigara içilebiliyordu ve ördekler ve bokları oradaydı.

artık dayanılmayacak bir hal almıştı ama hala daha pozitif saçıyorlardı.

çünkü ev içerisindeki bireylerin pozitife ve monoton hayatlarında bir farklılığa ihtiyacı vardı.

büyüdüler...

ve hala oradalar.

--------------------

şimdi mevzu şudur abi ; tamam ördekler iyidir ve hayvanları severim. lakin bütün olan biteni pek pozitif karşılamıyorum. nedir amınakoyim ördek beslemek? hayatımda bu kadar sıçan ve bu kadar bağıran bir hayvan daha görmedim. o kadar saçma hayvanlar ki dişi olduğunu hissetikleri herkesin peşinden aptal aptal gidiyorlar. epik bir bilinçsizlik söz konusu ama anlaşılabilir. anasından babasından ve sıcaklarından koparılık pazarda tanesi 5 tlye satılan yaratıklar... kattıkları pozitiften ziyade gidicek yerlerinin olmaması tahammulumun orjini. ama büyüdüler ve artık gitmeleri lazım.

uçun kuşlar uçun doğduğunuz yere (uçamayan ördeklerden bunlar ki uçamayan ördek ne saçmadır , normal şartlarda nerede yaşıyor bunlar , neden alınıp kümes hayvanı yaparsın , sıçmaktan başka bi olayı yok hayvanların!:!21!)

büyüdüler ve büyümeye devam edicekler...

endless and bitikless.


6 Mayıs 2013 Pazartesi

Katma Değerli İnsanın Yalnızlığı

İlk olarak katma değer katan insanların yapısından bahsetmemiz gerekiyor. Birey olarak bilgiye açlıkla doğru orantılı olan ve dünya üzerinde olan biten bir çok şeyin farkındalığı arayan bir motivasyon anlatmak istediğim. 5n1k'yı biraz elastikleştirirsek ve kişisel olarak farkılaştırırsak hususa daha sağlıklı yaklaşırız. Keep and Searching falan filan bile diyebiliriz.- her ne sikimse , info vericek ciddiyet sahibi bir insan değilim , her ne sikimse. -

Yaşadığım toplum içerisinde bahsettiğim motivasyonda yaşayan insan sayısı orantısal olarak oldukca ezilmiş vaziyette. Bilinçli ve aç insan görmek oldukca zor. Hal böyle olunca normalden anormale doğru bir bakış açısı altında kalmak kaçınılmaz bir gerçek oluyor. Kendime bakıyorum ; herşeye açım. Özellikle müziğe , filmlere , kitaplara ve binimum sanatsal olaylara oldukca fazla açım. Aslında entellektüellik ile anlatılabilir fakat entellektüel söylemini oldum olası ağır ve ulaşılması zor bir mertebe olarak gördüğümden -dantellektüel- olarak taglenebilirim. Sonuç olarak belli bir ağırlığa ve doyuma ulaşmış ama hala daha bitmemiş bitememiş bilgiler deryasının içerisinde kaybolmuş vaziyetteyim.

Diğer taraftan , yapılan bütün dantel çalışmalarından sonra ilginçtir ki toplumun büyük kısmı tarafından anlaşılamama gibi bir problem ile mücadele ediyorum. O kadar ki , anlaşılamama bazen dışlanmaya ve dalga geçilmeye varılacak kadar saygısız seviyelere kadar ulaşabiliyor. Tarafımca tabi ki anlaşılabilicek durumlar çünkü bakış açım fersah fersah ileri seviyelere ulaşmış ve toplumun daha yürümeyi bırak görmediği yollarda mesafe kaydetmişim. Bilginin katmış olduğu olgunluk ile yoğrulmuşum falan da filan da. Asıl tav olduğum mevzu şudur ; anlaşılmadığım insanlar ile işimin olması beklenemez fakat beni anlayabilicek olan insanları aramaktan çok sıkıldım. Bu insanlar neredeler , hangi gezegendeler? Marsta hayat var mı ya da sütsüz ayran olur mu?

İnsanlar neden bir batağa saplanmışlar , neden arayış içerisinde değiller?
Nerelere gidem söyle ah cemilem cemilem.

Biraz daha kişileştirmek istiyorum konuyu. Şöyle ki ; iflah olmaz bir insan tanıma açlığı içerisinde olan bir bireyim. Sürekli farklı insanlar , farklı hayatlar ve farklı motivasyonlar tanımaktan büyük hazalıyorum. Bunun karşılığında herkes ile anlaşabilicek yetilerle donatılmış vaziyetteyim. İyi , hoş , güzel. Fakat biline ki herkese kendisi gibi davranıyorum. Diğer türlü anlaşmamız pek olası değil kukuletalarım. Şimdi diğer problematik devreye giriyor ; bana da biri benim gibi davransa hoş olmaz mı?
Oha lan , ne kadar yalnız olduğumu farkettim. Yazdığım yazıdan çok tatlı tırstım. Sanırım bana ben gibi davranabilicek tek birey benim. ahahaha. yazının ve kurgunun gücü , booom.

Sonuç olarak ; insan olmanın altın kurallarından biri bilgiye sürekli aç olmaktır. Aç olmayan insanlara saygı duymayı öğrendim ama sevmeyi daha öğrenemedim. Sanırım gün geçtikte aptallaşan bir toplumun içerisinde yaşıyoruz. Politik konulara girmem gerektiğini hissettiğim şu dakika sizlere bir film önermek istiyorum. İzleyin ve toplum olarak nereye gittiğimizi biraz daha hisli hissedin.

gözünüzden girip beyninizi erittim ve gittim.

film : http://www.imdb.com/title/tt0387808/?ref_=sr_1


Lahmacun , Download , Aile ve Kitaplar.

Bol bol kitap okudum , okuyorum ki kurgumu geliştirebileyim. Daha efektif yazma eğilimi içerisine girmek istiyorum ve aklımın sığ köşelerinde kalmış hikayeleri sizinle paylaşmak istiyorum. Fakat aklımda çok birşey yok. Onun için konuşmayıp boş yazacağım.

Lahmacun hakkında yazmak istiyorum ama eski sevdamdır , çok fazla bulaşmak istemiyorum. Ufak bir info vermeden de edemiyeceğim. Gece geç saatlerde peydahlanan bir sevdadan bahsediceğim. Akşamın haraketli zamanları sonrası mideye düşmesi gereken maddenin unutulması ile orantılı bir husustan bahsediceğim. Yemek yemeği unutmak ve yenilmesi gereken saatlerin genel ortalaması geç saatlere dayanması hatta uyku saatine yakınsaması sorunsalı üzerinden ilerliyeceğim. O saatlar ki yemek yemeyi bırak bir adet sigara bile içilmemesi , direk dişlerin fırcalanıp minnoş filmler izleyerek uyunulması gereken bir periyot. Ama yanlış yapıyor insan evladı çünkü aşk denen bir bok varsa ve gerçekten aşkı yaşamak istiyorsan sarılıyorsun lahmacuna. Massive fail. Anlık hissiyatı oldukca pozitif ama bir o kadar kısa. Sonrası düşünülmeden yapılan saçma hatalardan bir tutam , ah benim beş para etmez zihniyetim , ah benim boş mevzulara olan boş sarmalarım. Özellikle aşk yaşamanın vermiş olduğu hezeyan sonrası rüyalarımdan bahsetmek istiyorum. Lahmacunlarla olan savaşlarım , lahmacun kaşlı yarime Mario fantazisiyle ulaşma çabalarım , televizyon aracılığı ile lahmacun satışları ve en ağır olan kalbimin lahmacun tarafından yenilmesi... Ertesi gün yaşanılan ağır mide ve boşaltım sistemi sıkıntılarından bahsetmiyorum bile. Hala soyutlardayım çünkü çok soyut bir aşk yaşıyorum. Lahmacun kills me all the times! Fuck u and also love u!

Ufak bir kurgu denemesi gerçekleştirmiş bulunuyorum. Oldum ya da ben öyle zannediyorum.
herneyse
...

Düzcedeyim. İnternet olayında hızın ve ailenin pozitifizmi ile yoğrulmuş vaziyetteyim. Aile olayına çok değinmeyeceğim zaten oldum olası aile adamı oldum. Yaşıtlarımındaki erkeklerin ailesinden uzaklaştığı zamanlarda uzaklaştım ama vakti zamanı gelince yakınlaşmayı ihmal etmedim. Ünlü bir yazar , şair , her ne sikimse kesin aile hususu hakkında "Aile herşeydir" tadında bir söz söylemiştir. Arkasındayım.

İnternete kavuştuğumundan beri yaptıklarım.
Download'ın mınakoydum.
Hayvan gibi gerisinde kaldığım müzik ve vizyonel şeyler ile ilgili aradaki açığı kapattım. Huzur doluyum çünkü güzel şeyler yakaladım.

Şimdi sıra askere kadar ki zamanda hayatımı nasıl idame ettireceğim. Önemli bir iki ay geçirdim ve ciddi derecede aydınlandım. Özellikle Düzceye geldiğimde farkına vardım ki artık deli dolu hopçiki sevdalar peşinde koşacak bir enerjim kalmamış. No more speed , no more kafa.

Yakın zamanda tekrar İzmiri yaşayacağım ve sanırım uzun süre favori şehrimden uzak yaşıyacağım. Belki bir daha hiç yolum düşmeyecek ama kabullenmiş vaziyetteyim.

Aslında sürekli farkında olduğum ama içine bir şekilde düşünce , vizyonundan ve farkındalığından uzaklaştığım mevzuyu tekrar farkettim. "hayatlar -özellikle benim yaşımdaki hayatlar- sürekli değişmeye mahkumdur." Değişimin ana söylem olduğu iki gözü mahrur gerçek karşısında oldukca pozitifim. Şimdi sıra değişimi yapmaya geldi. Askerlik ve boooom , another world , another motivation.

Haydi bakalım canparem.
üçbeşsekizon , daha 1deyim.
aeo.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Bitiklik

Bitikliği salt bir şekilde tanımlarsak ; parasız , işsiz ve yapıcak hiçbirşeysiz ortamda yaşayan insana yakıştırılabilicek bir kavram olarak algılarız. Özünde acınası ve kaçınılası bir husus olarak görünür fakat çok farklı enerjilere dalalet olduğu gerçektir. Belki bana optimist diyeceksiniz veyahut aptal ama bir bildiğim var. Sizlerle bunu paylaşmak isterim.

Bireyin bitik olması , hayatın bütün sekanslarında başarısız olduğu anlamına gelmez. Aksine soyutlandığı ve elde edemediği dinamiklerden bir adım uzaklaşarak daha geniş bir bakış açısıyla istenileni ve sorunları daha net görmesini sağlar. İleriye gidemiyeceksen bir adım geriye gidip durumu değerlendirmelisin gibi bir sonuça varırız. Doğrudur hatta çok gerçektir. Çünkü hayatın içindendir. İnsana soğuk soğuk terler boşaltabilicek güçtedir ama olgunlaşma eğrisi içerisinde çok önemli bir yer tutar.

 Kaybedilen şeylerin içeriği genellikle dram ile bağdaştırılsa da kaybedilecek çok fazla birşeyin kalmaması insanı rahatlatır. Rahatlatma hususundan daha çok sorunlara karşı gösterilen sakin reaksiyonlar olgunluk levelini hızlıca tırmanmanızı sağlar. Oysaki sorunlara kafa yorarak , takıntı haline getirerek insanın kendine sıkıntı vermesi kadar saçma bir durum yoktur. Hayatın dinamikleri çoğu zaman böyledir ve büyük şovun bir parçası olmak istiyorsan sakinliğini her zaman koruman gerekir.

Herşeyi daha net gördüğüm ve anladığım zaman oluşan güçlü farkındalığım neden ilerisi için bana güç vermesin?

Farkındalığın farkına varmanın acı ve leziz tadını sürekli tadıyorum. Düzeni ve yanlışlarımı net bir şekilde değerlendirebiliyorum. Toplumun bir parçası olmanın hatta hayatın düzeni hakkında oldukca kesin anlamlar çıkarabiliyorum. Hayat hiç basit değil fakat oldukca anlaşılır , bitiğe düştüğüm dakika bunun farkına vardım.

Kendi içimde bir aydınlanma yaşıyorum ve hiç olmadığım kadar huzurluyum. Rasyonel düşünen bir insan olduğum için herşeyle oldukca rahat baş edebiliyorum. Hiç yıkılmayacak kadar güçlü hissediyorum. Herşeyin bir zamanı olduğunu bildiğim ve acele etmediğim bir dönemdeyim. Hayatın düzeni zaten benden bir çok şeyi koparacak fakat mutlak beni asla alamayacak.

Akıl herşeyin üstündedir. Akıllı bir insan olduğumun farkındayım ve güç benden yana. Toplum içerisindeki rolume zaten bürüneceğim , zaten yaşayacağım ve aklımla düzeni bebek adımlarıyla sarsacağım.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Düzceli Olmak

Düzce Merkez
81. güzide ilimiz , yaşadığı depremler ile Türkiye ile tanışan , İstanbul ile Ankara'nın tam ortasında bulunan ve iklimik olarak yeşiller ile bezendiğinden Yeşil Düzce olarak anılan mini mini bir kuş konmuştu kıvamındaki yaşama alanı olarak tanımlanabilir. Daha nice garip karakteristik özelliklere sahiptir bir bilseniz. (aslında bilmemeniz sizin için daha iyi , gerek yok yağni) 
                                                                  
Ne biliyim ; denizi kız , kızı deniz kokar demek isterdim ama ormanı fındık , kızı tütün kolonyası kokar. Belki fındık bahçelerinde aşk yapma eğilimi buradan gelir , o kadar popülerdir ki belki bir çoklarının temeli böyle bir tutku dolu organizasyonla atılmıştır. Tabi temel atma mevzusundan sonra ellerimizi göbeklerimizi falan tütün kolonyasıyla silerek ritüeli tamamlarız. Oh mis. 

Biraz ciddileşirsek...

72 millet , 72 farklı kafa ve 72 farklı mahalle. Her bir millet , her bir kafa ayrı bir mahallede yaşar. Mahellecilik hafif milliyetcilikle perçinlenmiştir ve "şşş , burası bizim mahalle moruk" edalarıyla asayiş mahallenin yengeç gençleri tarafından sürekli sağlanır. 
                                                                  
Ah söylemeden geçemiyeceğim sağ omuzdan sol omuza 30 derecelik bir açı mevcuttur yezit kardeşlerimde. Hafifte katılaşmıştır o kollar , esnemez pek ama sen gel onları mevzuda gör , et ve kandan bazuka! 

Düzce'nin kafası meşhurdur. Ama mecazi bir kafa değil , hakikaten kafası mevcuttur. O kafalar ki ne burunlar kırdı , ne alınlar yardı bir bilseniz. 

Efendim okuldan çok cami ve her caminin haklı bir kitlesi vardır. Son 10 senede ibadet edenlerin sayısı %300  , camide yer kapma kavgaları artmış ve Cuma namazlarında yola kadar taşan bazı cemaatin araba çarpması sonucu yaralandığı görülmüştür.

 Ak Parti'nin %75'lik bir destek aldığı , hemen peşinden %10'luk Saadet Partisi kesiminin bulunduğu ve geri kalanında diğer partiler tarafından ufak ufak doldurulduğu aşikardır. 4 kişiden 3'ünün yolu belliyken , kime oy verdin sorusu sorulduğunda kimsenin çoğunlukta yer almadığı yapılan bireysel anketlerle sabitlenmiştir. 

Çiftleşme çağına gelmiş erkeklerin sürekli skor peşinde koştuğu ve ortamlarda yaptıkları eylemleri ballandıra ballandıra anlattığı lakin ciddi bir ilişki yaşamak gereksimi duyduğunda (genellikle evlenmek ile eşdeğerdir) malum kızın geçmişi çok kötü falan filan diyerek kadınlara pis kaka muamelesi yaparak harıl harıl açılmamış paketten çikolata yemek için çabaladığı bilinen bir gerçektir.

Kadınların ise çiftleşme çağındaki erkeklerin malum emeli karşısında sosyolojik bir tranva içerisinde olduğu , yaşıyacağı en ufak bir seksüel mevzunun bütün erkekler tarafından bilineceği korkusuyla en doğal ihtiyaçlarını gideremeyip veya giderip ya ateşe ya tekrar ateşe balık gibi atlayıp bombalama pozisyonuna evrilerek ambale olması gayet normal karşılanır. 

Arkadaş gey herhalde. ahaha.
(Hal böyle olunca kadınlar ile birlikte olma hayali adı üzerinde hayal formunda güçünü korumaya devam eder. Çünki sokakta başka bir erkekle el ele dolaşmak bile kadının evlilik geleceğini mühim şekilde etkiler.)

Şorta , kısa don denir. Kısa don giyene kötü bakarlar hatta bir erkek olarak giyimine , saçına başına ,rahat tavırlarına karşılık gey olarak suçlanmak gayet normaldir. Toplum tarafından erkeklerden beklenen pantalon , gömlek , klasik ayakkabı formunda kadınlara karşı öküz ve sokakta yengeç olmandır. 

(Geçen cuma günü , Düzce'de ilk defa gögüs dekolteli bir kadın gördüm. Aslında sadece gögüs çatalını gördüm ve yüzüm kızardı. Mübarek cuma günü böyle şeyler yapılır mı? Başımıza Düzce kadar taş düşücek şerefsizim.)

Dedikodu gırladır. Herkes birşeyler konuşur , birşeyler paylaşır. Ama paylaştıkları yegane şey onun bunun ne yaptığıdır. İnsanların konuşacak birşeyleri olmadığından böyle bir eğilim içerisine girmesi gayet normaldir. Misal Düzce'de 10 kişi tanıyorsam , beni 100 kişi tanır. Çoğu zaman beni tanıyan diğer 90 kişi kimdir diye merak etmiyor değilim.

Gece hayatı üç (rakam ile 3) mekan ile sınırlıdır. Ya birahanede oturup at yarışı izleyerek , arabesk dinleyerek 5 tlye biranı içersin , ya ne yaptığını bilmeyen ve Düzce'nin tek rock grubunu dinleyerek 6tlye biranı içersin ya da amcamın oğlunun djlik yaptığı clubta totalde 10 kişi ile 10 tlye bira içersin. Tabi ki akşam 12 olduğu vakit bal kabağına atlayıp evine gitmek şartıyla. 

Kalıcı Konutlar ve Düzce manzarası
(Lakin belirtmeden geçemiyeceğim , Kalıcı Konutlar - Bayraktepe gibi mekanlar da yok değildir. Alırsın 4 tl'ye biranı , açarsın istediğin müziği , takılırsın arabanın içerisinde karşında muhteşem Düzce manzarası)

Malum mekanların sahipleri , işletmecilik namına zerre bilgili değildirler. İlginçtir ki normal şartlarda 10 kişinin bulunduğu mekanda yapılan bir parti sonucu hatırı sayılır bir kalabalığın harul hurul dans ettiği bir konumdayken Dj'in yanına giden mekan sahibinin "Biraz slow şarkı çal , dans ederlerse para kazanamayız" diyerek partiyi sabote ettiği ve müşteriyi mekandan kaçırdığı tecrübeyle sabittir. 

Sonuç olarak ; Düzce , doğup büyüdüğüm , binimum bütün sülale bireylerimin ve çocukluk-ergenlik arkadaşlarımın yaşadığı nacizane memleketimdir. Bütün olumsuzluklara rağmen , belki de uzun süredir aradığım huzuru bulduğum , pastoral güzelliklerine taptığım , herşeyden öte kendimi evimde hissettiğim bir yerdeyim. İhtiras büyük ama sana olan sevdam çok daha büyük Düzce. Bunu bilesin!


P.s : Aşağıdaki videoda , Düzce Şarkısı eşliğinde Düzce Tanıtım Videosu mevcuttur. Es geçmeyin derim. Masterpiece!     
                             


                                          

23 Haziran 2012 Cumartesi

Hissizlik üzerine boş bir yazı.

Şimdi mezun olduk. Ne oldu? Bi bok olduğu yok. Keza bu duruma sevinen insanlar ile çevrili bir konumdayım ki çoğunluğun düşündüğünü düşünen bir konumda değilim. Neden mutlular birazcık anlamış değilim. Herne ise , zaten benim işim değil. İrdelemem , bakarım , görürüm ve haraketimi yaparım. Haraket bakidir ve nettir. O da bende gizli , söylemimde gizli ve açık. Bızıt.

İki gün sonra Düzceye gidiceğim. Aile şirketinin bir tarafından yakalayıp sabahları erken kalkıp , akşamları geç çıkacağım. Klasik kendi patronum olacağım söylemi bence bir yere kadar olumlu fakat geniş bir bakış açısıyla negatif bir durum olduğunu düşünmekteyim. Sevinmiyorum , sevinemiyorum. Zaten Düzce gibi bir yere gidiyor olmak oldukca garip hezeyanları peşi sıra getiriyor. Varsın olsun , micro kederler birleşip bir yerde makro kedere doğru sürüklenir. Adam olur , dövüşürüz , yumruklaşırız , yanaklarımızı sıkarız , alınlarımızdan aynı anda öperiz ve barışırız. 

Sanırım stress ile baş edemiyorum. Çünki daha stres ne bilmiyorum. Aslında biliyorum ama stres var stres var şimdi. Hani yıllarca fanusta yaşamış bir japon balığıyken , okyanusun gelgitli sularına bırakılmama oldukca az kaldı. Buna stres mi denir? Ben derim , çünki oradayım. Ha fanus streslerinden bahsetmiyorum , en fazla yemimi vermezler , suyumu değiştirmezler akabinde üzülürüm. Karşısında koskoca okyanusta plankton aramak ve büyük balıklardan kaçmak var iken stresleri dövüştürür ve üzerlerine bahis oynarım. OKYANUS WİN!

Hayatım gayet rayında ilerliyordu. Böyle söylemlerden nefret ediyorum ama öyleydi amınıkiyim. Şimdi bakıyorum da fazla stresten kafaları yemişim ve yanımda aynı kafaları yemiş bir sevgili ile birbirimizi yiyoruz. Üzülüyorum. Daha okyanusun kokusunu almışken birbirimize çektirdiklerimizi gördükce daha bi dert küpü oluyorum. Zaten yeteri kadar stres altındayken , sorunları çözmek , iletişime geçmek ne kadar zor ve enerji isteyen bir bok. Ama olsun seviyorum , o kadından çocuk yapmak istiyorum ve savaşıcağım. 

İzmirden ayrılık vakti geldi çattı artık. Koskaca 6 sene bitiyor gidiyor. Tamamen bir hissizlik söz konusu. Kıyısından köşesinden empatik bir durum mevzusu ile anlaşılabileceğimi düşünüyorum. Bloga bakıyorum ve evet İzmirdeydim ve bu yazılarda İzmirli idi. Şimdi ne olucak? Bundan sonra yazdığım bütün yazılar Düzceli olucak. Ahaha. Olur ve ya olmaz bilemiyorum major depresyonun kıyısından köşesinden edindiğim hissizlik hissi ile söylüyorum ki hepsi Kederli olucak. 

.ver hayat ver gani gani hayat ver.