20 Aralık 2008 Cumartesi

hay hay hayatım

Ensende gereksiz bi sızı hissediyorsan bilki o benim. Neden diye sorma acını ikiye katlarım. Beni ben olduğum için kabul et. Etmessen ettirmesini bilirim saygıdeğer beyin soğancığına. Soğan. Koklamasını bilene enfes dünyasında yer açabilen antibiyotik. Antibiyotik. Gereksiz bir şekilde kendisiyle alköl tüketilmiyen değişik bir ilaç. İlaç. Ben , sen. Senli benli. Benlik. Ensendeki gereksiz acı.

Yazı illastürasyonu üzerinde çalıştığım şu dakikalar olayın iyice pelandromik bir hal almasını şaşkınlıkla izliyorum. Kendimi izliyorum. Kendimi yazıyorum. Asıl ilginç olan da bu zaten. İzle ve yaz.

Aslında ben hayatı izliyorum. Etrafımdan akıp giderken nefesini her saniye hissediyorum. Sanki bir akvaryum icersindeyim. İcim icimi yiyor. Hayatı tek bi cümleyle ifade etmek istiyorum. Vurgun. Burası vurgun yeri de değil biliyorum ama ben hayatı öğrenmek istiyorum. Hayatın dengesinin beyin soğancığında yattığını da biliyorum. Başka da birşey bilmiyorum. Soruyorumda kendime hayat beyin soğancığı demek mi? - hayır - Hayat denge demek. Ouch! Yaptım galiba , hayatı bi cümleye sığdırdım.Al sana illistürasyon!

Peki ben şimdi ne kazandım?
Belki aranılan bir şucluyu teşhis ettim. Galiba kendi içimdeymiş.
Belki hayatın ne kadar durağan olduğunu keşfettim. Durağan olan şeyinde dengeye ne kadar ihtiyaçı olur tartışılır.
Belki hayat iki tekerlekli bir taşıttır.
Belki hayat bir akvaryumdur.
Bence gerçek bisiklet kullanan akvaryumda gizli. Aç bak pandoranın kutusunu , göriceksin gerceği. Ve bilki bu gerçek sen olucaksın.


Hiç yorum yok: